Müminler Allah'ın "Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın." (Nisa Suresi, 36) hükmü gereği, çevrelerindeki insanlara karşı güzel tavırlar gösterirler. Hiçbir zaman kavgacı, ters, bozucu bir yapı sergilemezler ve etraflarındaki insanları da bu konuda doğruya yönlendirirler. Kuran ahlakını yaşamaları nedeniyle en başta kendileri her zaman için barışçı, uzlaşmacı ve yapıcı bir karakter gösterirler. Dinden uzak yaşayan kimselerin sık sık yaşadıkları "darılma", "kavga etme", "tartışma" gibi tavır bozukluklarının Kuran ahlakında yeri olmadığını bilirler. Bu nedenle de ne olursa olsun affetme, hoşgörme ve karşı tarafı güzel olana çekme yoluna giderler. Allah bir ayette, "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir" (Şura Suresi, 43)ifadesiyle bunun üstün bir ahlak özelliği olduğuna dikkat çekmektedir.
Allah insanlara birbirlerine karşı anlayışlı, hoşgörülü ve bağışlayıcı olmalarını emreder. Buna dikkat çekilen ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)
Bu nedenle mümin, gün içinde muhatap olduğu insanlara karşı son derece anlayışlı ve hoşgörülü davranmaya dikkat eder. Örneğin sabah uyurken gürültü yaparak kendisini uyandıran birine anlayışlı davranır. O insanın yalnızca Allah'ın kontrolünde hareket edebildiğini bilir. O anda uyanmasını isteyen Allah'tır ve o insanı buna vesile kılmıştır. Oysa böyle bir durum bazı insanlar için sinirlenmek, tartışma çıkarmak için geçerli bir sebeptir. Kendisine yanlışlıkla zarar veren, dikkatsizliği sonucu bir kazaya sebep olan insanlara karşı dahi, mümin güzellikle davranmaya özen gösterir. Karşılaştığı durum ne kadar ani ve ne kadar önemli olursa olsun kızıp öfkelenmez, kendini kaybetmez, çevresindekileri kırmaz. Kendisinin de hata yaptığını ve böyle durumlarda aynı anlayışı karşı taraftan beklediğini düşünür. Rabbimizin biraz önce belirttiğimiz Nur Suresi'nin 22. ayetinde dikkat çektiği gibi, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'ın, kendisinin işlediği günahları bağışlamasını umar. Eğer Allah'ın "Bağışlayan" sıfatının kendi ahlakında görülmesi yönünde bir çaba harcamazsa, bu yaptığının Kuran ahlakına aykırı bir tutum olacağını bilir.
Kuran ahlakını yaşayan bir insan, en güzel ahlakın sahibidir. Onun evde, işte, yolda, gün içerisinde gösterdiği olgun davranışlar sayesinde, olası gerginlik ve sıkıntılar önlenir. Ayrıca, mümin gösterdiği bu erdemli tutumla karşısındaki insanlara da örnek olur. En önemlisi ise, Kuran'da övülen bir davranışı yerine getirmiş, Allah'ın beğendiği şekilde hareket etmiş olur.
İslam büyüğü İmam Gazali, hadis alimlerinden derlediği bilgiler ile Peygamber Efendimizin, çevresindekilere karşı gösterdiği örnek tutumu şöyle bildirmiştir:
"... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi. Öfkelenmekten son derece uzak ve bir şeye çabucak rıza gösterendi. İnsanlara karşı insanların en şefkatlisiydi. Öyle ya, insanların en hayırlısı insanlara hayrı dokunan, insanların en yararlısı da insanlara faydalı olandır." (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayın Evi, 1998, s.798)
Elbette bizlerin de kendimize örnek almamız gereken, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in bu en güzel tutumudur. Kuran ahlakına uyan ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini uygulayan insanlar, Allah'ın izniyle dünyada güzel bir hayat yaşamayı, ahirette de Allah'tan büyük bir rahmetle karşılık görmeyi umabilirler.